Yalnız skolastiğin ilk döneminin değil, bütün Orta Çağ’ın en güçlü düşünürlerinden biri olan Anselmus, Augustinus‘un izinde yürümüş, ondan aldığı “Anlamak için inanıyorum.” önermesine açık ve kesin bir anlam kazandırmış; inancın en yüksek sırlarını akılla temellendirmeye çalışmıştır.
Ona göre, çevremizdeki varlıklar ancak mutlak bir varlıktan, Tanrı’dan pay alarak varlığa gelebilir. Bu nedenle tüm varlıklar, Tanrı’nın var olduğunun kanıtıdır. O olmasaydı, varlıklar da olamazdı.
Anselmus’un ikinci bir Tanrı kanıtlaması şöyledir: Tanımına göre Tanrı en yetkin varlıktır. Tanrı’nın var olmadığını düşünürsek, Tanrı artık en yetkin varlık olamaz; çünkü ondan var olmak niteliği eksilmiştir. Bu eksiklik onun en yetkin varlık tanımıyla uzlaşmaz. O hâlde, Tanrı vardır.
Tümeller (Platon‘da idea, Aristoteles‘te form), varlıklarda ortak noktayı oluşturan genel kavramlardır. Örneğin, çevremizde insanlar vardır; ama bir de bunlardan edinilen genel olarak “insan” kavramı vardır. İşte tümel kavram, tüm insanlardaki ortak özellikleri taşıyan “insan” kavramıdır. Skolastik felsefe düşünürleri, tümel kavramların insan zihni dışında var olup olmadığı konusunu tartışmışlardır. Skolastiğin ilk dönemlerinde Platon’un görüşleri temele alınmıştı.
Platon’da idealar ayrı bir evren oluşturuyordu ve asıl gerçek onlardı. Buradan hareket eden Skolastik felsefe düşünürleri de tümel kavramların idealar gibi, varlıkların ve insan zihninin dışında var olduğunu savunmuşlardır. Asıl gerçek olan, çevremizdeki varlıklar değil, tümel kavramlardı. Bu görüş kavram realizmi adını alır. Anselmus kavram realizmini savunan düşünürlerin başında gelir. Çünkü onun Tanrı kanıtlamaları Tanrı kavramı var olduğu için, Tanrı’nın da var olduğu noktasından hareketle ortaya konulmuştu.
Kaynak: Emine Yamanlar, Felsefe Tarihi, Ders Kitapları Anonim Şirketi, 2000