SAVAŞ NEDEN BİR SEÇENEK?

SAVAŞ NEDEN BİR SEÇENEK?
Sevgi Paylaşmaktır :)

Acı ve mutsuzluktan başka bir şey getirmeyen, ölüm saçan savaşlar sevilmez. Peki ama savaşsız bir dünya düşünülebilir mi? İnsanları savaşa iten nedir? Devletler neden savaşa girer? Tüm savaşlar haklı mıdır, haklı ya da haksız savaşlardan bahsedilebilir mi? Bunları anlamaya çalışalım.

“Önyargı ve ayrımcılıkla ilişkilendirilebilecek büyük boyutlu saldırganlık ve savaşlar insan yaşamının bir parçasıdır. Kolektif şiddet aralıksız sürmektedir. Geçtiğimiz yıllarda dünyamız, Suriye, Somali, Bosna, Afganistan ve Irak’ta yaşanan korkunç şiddet olaylarına tanık oldu. I. Dünya Savaşı’nda 4 milyon insan cephedeki çatışmalarda öldü. Rakam, İkinci Dünya Savaşı’nda, Holokost sırasında toplama kamplarında yok edilen 6 milyon Yahudi ile Avrupa’daki hava akımlarında ölen siviller sayılmasa bile 15 milyon idi.” (Hogg ve Vaughan, 2014: 487). Peki neden?

SezarDünya tarihiyle ilgili herhangi bir kitap okunduğunda tek bir gözlemde bulunulmaktadır. Bu gözlem insanların birbirleriyle barış içinde yaşamayı imkansız buldukları yönünde olmaktadır.

“Savaşlarda, düzeyler farklı olsa da şiddet, fikir ayrılıkları ve gerilimler sabittir. İlk insanlardan bugüne kadar olan savaşlarda temel benzerliklerin olması insanların doğaları itibariyle ilk önce kendi faydasını düşünme meyilli olduğunu ortaya koymaktadır.”

İnsanların kalıcı yerleşim yerleri inşa etmeleriyle birlikte sosyal birliktelik oluşması, siyasal bilincin ortaya çıkması, aynı toplulukta yaşayan insanların nasıl yönetilmesi gerektiği, dünyanın belirli bölgelerinde ayrışmalar ve dünyanın halkları arasında ticarete başlanmasıyla birlikte savaşların nedenlerini çeşitlendirmeye başladı. Doğuştan gelen nitelikler varlığını sürdürmekle birlikte, insanlar arası iletişim, başka yerde fayda ve siyasi sorunlar da daha fazla baskın hâle gelmiştir (Özdoğan, b.t: 1).

İnsanları Savaşa İten Nedir?

Kenneth Waltz savaşın nedenlerini şöyle açıklamaktadır: “Çatışmanın nedenlerinin odak noktası, insan doğası ve davranışlarıdır. Çatışmalar bencillik ve yanlış yönlendirilen saldırgan dürtülerin bir sonucudur.” (Özdoğan, b.t: 1).

Evrimsel Psikologlara Göre:

Evrimsel psikologlar bazen insan gruplarının savaşa girmesinin doğal olduğunu çünkü bizlerin bencil genlerden oluştuğumuzu öne sürüyorlar. Bu yüzden hayatta kalmamıza yardımcı olan kaynakları ele geçirmeye çalışmamız ve diğer gruplarla onlar için çatışmamız doğaldır. Diğer gruplar potansiyel olarak hayatta kalmamızı tehlikeye atıyor ve bu yüzden onlarla rekabet etmeli ve çatışmalıyız.

savaş

Thomas Hobbes’a Göre:

Çıkar ve rekabetin yanında korku da önemli etkenler arasında. Thomas Hobbes bu konuyu klasik kabul edilen kitabı “Leviathan”da geniş olarak ele almış; Kitabında, komşusunun kabiliyet ve niyetlerinin bilinmemesinin iki taraf arasında güvensizlik doğurduğunu belirtiyor. Bu bilinmezlik toplumları sadece korunmaya değil aynı zamanda doğal olarak saldırgan önlem faaliyetlerine de itiyor. Karşıdakinin kişiliğinin anlaşılmaz olduğu bir dünyada yaşadığımızdan dolayı çoğunlukla en kötü olasılıklar akla geliyor.

 

Yapılan Biyolojik Çalışmalara Göre:

Savaşı açıklamaya yönelik biyolojik girişimler de var. Erkeklerde yüksek miktarda testosteron olduğu ve testosteronun da saldırganlıkla bağlantılı olduğuna inanılıyor. Ancak bu açıklamalar oldukça sorunludur. Birçok arkeolog ve antropolog buna karşı çıkarak modern avcı-toplayıcı gruptaki şiddet üzerine bir araştırma yayınladılar ve o çağlarda bir grubun diğerine ölümcül saldırılarının son derece nadir olduğunu buldular.

William James’e Göre:

asker“Savaşı araştıran ilk psikolog, 1910’da “Savaşın Ahlaki Eşdeğeri” başlıklı makaleyi yazan William James‘di. Burada James, savaşın hem bir bütün hem de birey olarak toplum üzerindeki olumlu psikolojik etkileri sebebiyle çok yaygın olduğunu öne sürdü.”

Toplumsal düzeyde savaş, kolektif bir tehdit karşısında bir birlik duygusu verir. İnsanları birbirine bağlar. (Sadece çatışmaya katılan orduyu değil, tüm toplumu) James’in disiplin olarak adlandırdığı şeye, yani toplumsal hedeflere bağlılık duygusu getirir. Savaş çabası, bireysel vatandaşlara daha büyük bir iyiliğin hizmetinde, onurlu ve bencil olmayan bir şekilde davranmaları için ilham verir.

Bireysel düzeyde, savaşın olumlu etkilerinden biri, insanları daha canlı ve uyanık hissettirmesidir. James’in deyişiyle, “Hayatı düpedüz yozlaşmadan kurtarır”. Amaç ve anlam sağlar, günlük yaşamın monotonluğunu aşar. James’in söylediği gibi, “Hayat, daha yüksek bir güç düzlemine aktarılmış gibi görünür.” Çatışma aynı zamanda bencillik, cesaret, disiplin ve özveri gibi sıradan yaşamda genellikle uykuda olan daha yüksek insan niteliklerinin ifade edilmesini sağlar (Bakırcı’dan akt. Taylor, 2020).

Steve Taylor’a Göre:

Back to Sanity (Aklıselime Dönüş) adlı kitabında Steve Taylor, bunlardan farklı olarak iki önemli faktörü daha vurgulamıştır:

  1. Savaşların ardındaki açık bir diğer faktör, zenginlik, statü ve gücü artırma dürtüsüdür. Savaşmanın temel motivasyonlarından biri, bir grup insanın (genellikle hükümetler veya bir ülkenin, kabilenin veya etnik grubun genel nüfusu) güçlerini ve zenginliklerini artırma arzusudur. Grup, bunu diğer grupları yenerek, onlara boyun eğdirerek, bölgelerini ve kaynaklarını ele geçirerek yapmaya çalışır (Bakırcı’dan akt. Taylor, 2020: 12). Tarihteki hemen hemen her çatışmada bu nedenlerin bazı çeşitlerine rastlanır. Yeni toprakları ilhak etmek, yeni toprakları sömürgeleştirmek, değerli madenlerin veya petrolün kontrolünü ele geçirmek, prestij ve zenginliği artırmak için bir imparatorluk kurmaya yardım etmek veya önceki bir durumun intikamını almak.

mağdur

2. faktör ise savaşın kimlikle güçlü bir şekilde ilişkisi olmasıdır. Genel olarak insanoğlunun aidiyet ve kimlik için güçlü bir ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç kendini etnisite, milliyetçilik veya dini dogmatizmde kolaylıkla gösterebilir. Etnik grubumuzun, ülkemizin veya dinimizin kimliğine bağlı kalmamızı ve İngiliz, Amerikan, Beyaz, Siyah, Hıristiyan, Müslüman, Protestan veya Katolik olmaktan gurur duymamızı teşvik eder. Bununla ilgili sorun, kimliğimizle gurur duymaktan çok, diğer gruplara karşı oluşturduğu tutumdur. Yalnızca belirli bir grupla özdeşleşmek, diğer gruplarla otomatik olarak bir rekabet ve düşmanlık duygusu yaratır. Kolayca çatışmaya yol açabilecek bir “iç/dış grup” zihniyeti yaratır.

Aslında, tarih boyunca çatışmaların çoğu iki veya daha fazla farklı kimlik grubu arasındaki çatışmadan doğmuştur. Haçlı Seferlerinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar, Yahudiler ve Araplar, Hindistan’da Hindular ve Müslümanlar, Kuzey İrlanda’da Katolikler ve Protestanlar, İsrailliler ve Filistinliler, Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar vb. nice örnek verilebilir. Grup kimliğinin en kritik yönlerinden biri psikologların ahlaki dışlanma olarak adlandırdığı şeydir. Bu, diğer gruplara ahlaki ve insan haklarını geri çekip onlara karşı uygulanacak olan adaleti ve gösterilmesi gereken saygıyı reddettiğimizde olur. Ahlaki standartlar sadece kendi grubumuzun üyelerine uygulanır. Kendi grubumuzun üyeleri diğer grupların üyelerini ahlaki topluluğumuzdan ayrı tutuyor ve onları sömürmek ve hatta öldürmek kendi grubumuzun üyeleri için çok kolay hale geliyor (Bakırcı’dan akt. Taylor, 2020: 17).

Devletler Neden Savaşır?

askerAraştırmacılar devletlerin çatışmalarına sebep olan etken üzerine yıllardır kafa yormuş ve sonucunda belli başlı üç ana sebep bulmuşlardır.

  1. Üzerinde yaşayan topluluğun, yaşadığı topraklardan yararlanmayı bilmemesi ve o toprağa layık görülmemesi. Roma İmparatorluğu dönemine dayanan bu felsefeye göre, “Yeteneksiz ve üretken olmayan halklar zengin topraklarda yaşıyorsa, o halkların ülkeleri ellerinden alınabilir, halklar oralardan kovulabilir veya köleliğe mecbur kılınabilir”.
  2.  Boyunduruk altındaki azınlıkların yardım talebi. Hitler Avusturya, Polonya ve Çekoslovakya’yı Alman azınlığın yardım talebi gerekçesiyle işgal etmiştir. Ancak bu formülün de kökeninde Roma hukuku var.
  3. Meşru müdafaa. Araştırmacılar meşru müdafaayı dört alt başlık altında toplamış.
  • 3.1.“kötü niyete, cahilliğe ve inatçılığa karşı meşru müdafaa”.
  • 3.2.“saldırıya karşı meşru müdafaa”.
  • 3.3.“size saldırıldığını öne sürerek meşru müdafaa hakkınızı kullanmak”. Savaşı çok sevmekle suçlanan Napolyon hatırlarında, “Bana savaşı seviyor derler ama ben hep saldırılan taraf oldum, meşru müdafaa hakkımı kullandım” der.  Hitler vasiyetnamesinde Almanya’nın 1939’da savaş ilan etmek istemediğini yazmış ve tüm sorumluluğun Fransa, İngiltere ve Yahudiler’de olduğunu yazmıştı.
  • 3.4.“Bana saldırılacaktı” gerekçesiyle “önlem savaşı”. Yani bu da bir tür meşru müdafaa. Günümüz ABD yönetiminin “şer güçlerine” karşı öne sürdüğü en önemli gerekçe.” (Karaca, b.t: 5-6).

Realistlere Göre:

Martin Wight, Kenneth Waltz, ve Hans Morgenthau gibi realistler, uluslararası politikayı “savaş haliyle” ilişkilendirmektedirler. Bir devlet, anarşik yapıdaki uluslararası sistemde kendi ülkesinde demokratik ve barışçıl olsa bile, milli çıkarlarını korumak amacıyla belli bir güç sarf etmelidir. Bu, Clausewitz’in işlediği anlamda kuvvetler politikasını ve kaynak politikasının doğasını karakterize eder. “Yazar Michael Klare’ye göre yükselen nüfus, sabit veya azalan belli kaynaklarla çatıştıkça “kaynaklar için yapılan savaşların” olasılığı, en belirgin olarak 3. Dünya ülkelerinde olmak üzere artmaktadır.” (Berberoğlu’ndan akt. Williams, 2003:2).

Barış

 

Bu konuların basit ya da tek bir cevabı yok ama en azından anlamak önemlidir. Çünkü insanların birlikte yaşama şeklini yeniden düşünmemizi ­sağlar ve değişmemiz gerektiğini öğreniriz. Ve belki de gelecekte “insanlar neden savaşmış” başlığı altında incelenmesinin hayalini kurarız.

 

 

 

 

KAYNAKÇA

Berberoğlu, K. “Savaş ve Politikanın Kesintisiz Akışı”, http://www.foreignpolicy.org.tr/arkaplan/mayis03/tr/aykonu.htm, (erişim tarihi: 01.04.2021).

Hogg, M. Ve Vaughan, G. (2014). Social Psychology Seventh Edition. Ütopya Yayınevi. Ankara.

Karaca, K. “Neden Savaş?”, http://arsiv.ntv.com.tr/news/201927.asp#TOP, (erişim tarihi: 25.03.2021).

Özdoğan, M. “İnsan Neden Savaşır?”, https://www.academia.edu/38542599/İnsan_Neden_Savaşır, (erişim tarihi 24.02.2021).

Taylor, S. (2014). “Savaş Psikolojisi: İnsanlar Barış İçinde Yaşamaktan Neden Bu Kadar Zorlanıyorlar?”, Savaş Psikolojisi. Ç.M. Bakırcı (drl). Evrim Ağacı, İstanbul.

One Response
  1. Temmuz 28, 2021

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir