Tarihçiler, Vizigotların başkent Roma şehrini ele geçirdiği M.S. 476’yı Roma uygarlığının Avrupa Kıta’sında son bulma tarihi olarak kabul eder. M.S. 476 ile Türklerin Bizans’ı ele geçirdiği 1453 yılları arasında kalan ve yaklaşık bin yılı kapsayan döneme Orta Çağ denmektedir. Bu bin yıllık dönem, din yoluyla hem güç hem de servet sahibi olmuş Katolik Kilisesi’nin toplumsal yaşamın tüm katmalarını, kurumlarını denetleme, biçimlendirme ve kendi egemenliği altına alma süreçlerini kapsar. Roma Dönemi’nin son yıllarında bitme noktasına gelen tiyatro sanatı Orta Çağ’da yeniden canlanır. Orta Çağ’da tiyatro iki farklı kategori altında karşımıza çıkar: Din dışı tiyatro ve Dinsel tiyatro.
Orta Çağda Din Dışı Tiyatro
Din-dışı tiyatro kategorisi altında yer alan türlerden biri, Roma İmparatorluğunun son dönemlerinde iyice yozlaşan, açık saçıklığı sapkınlığa dönüşmüş, düşüncenin tamamen ortadan kalktığı, tek amacın seyircide şehvet duygusu uyandırmak olduğu mim, bir diğer adıyla fabula attelana’dır. Bunun yanı sıra pantomim ve jonglörlük de dindışı tiyatro kategorisindedir. Din-dışı oyunlar 7. yüzyılda kilise tarafından tamamen yasaklanır. Ancak kilisenin daha Roma İmparatorluğu yıkılmadan önce yasaklanması gerektiğini söylediği mim, tüm yasaklamalara rağmen varlığını sürdürmeyi başarır. Din-dışı tiyatro türlerinin yeniden canlanması ve gelişimi 13. yüzyıldan sonra başlar. Orta Çağ’ın sonuna gelindiğinde din-dışı tiyatroya
- farslar,
- moraliteler,
- interludler,
- mummingler
- ve çeşitli geçit törenleri
gibi türler de eklenmiştir. Günümüze kadar ulaşan en eski din-dışı oyun Adam de la Halle tarafından 1276 tarihinde yazılan

Adam de la Halle
Yaprakların Oyunu (The Play of the Greenwood)dur. Bu türler arasından fars da 13. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır. Çocuk ve Kör Adam günümüze ulaşan en eski farstır. Bir kör adamın, bir dolandırıcı tarafından nasıl aldatılıp, dövülüp, soyulduğunu anlatır. Fars türündeki oyunlar toplumsal hayatta insanın zayıflıklarını, hayata uyumdaki beceriksizliklerini gösterir. Farsların tonu alaycıdır. Yalancılık, aldatma, didişme, ikiyüzlülük gibi insani kusurları konu edinir. Cinselliğe fazlaca yer verir. Genellikle az karakterli, aksiyonu hızlı ilerleyen kısa oyunlardır. Farsların çoğu Almanya veya Fransa’dandır. Fransız farsları daha çok dramatize edilmiş fıkralar gibidir. Bunlardan en önemlisi, aynı zamanda bir başyapıt olduğu kabul edilen, 1600 yılına dek otuza yakın baskısı yapılan Pierre Pathelin adlı oyundur. Dinsel oyun olarak başlayıp zamanla din-dışı oyunlar arasında yerini alan bir başka tür de moralitelerdir. Moraliteye, Ahlak Oyunları veya İbret Oyunları da denmektedir. Konuları genellikle yedi günah, yedi temel ahlak ile yedi iyilik ve kötülük kavramlarını ele alır. İyi ve kötünün arasındaki çatışmaları işler. İftira, tehlike, hoşgörü gibi alegorik konular içerir. Birçok yerde örneklerine rastlansa da İngiltere ve Fransa’da yaygındır. Moralite oyunlarının en iyi bilineni bir İngiliz moralitesi olan İnsanoğlu (Everyman)dur. 1500 yılında yazıldığı söylenen oyunun yazarı belli değildir. Oyun diğer moralite oyunlarında olduğu gibi insanların sonlarını düşünerek yaşamalarını öğütler.
Moraliteler
16. yüzyılda moraliteler konuları bakımında önemli değişimlere uğrar. Örneğin, Nicholas de la Chesnaye’nin 1507 yılında yazdığı Şöleni Lanetleme adlı oyunda, oburluğun kafa ve beden sağlığına olan tehlikeleri gibi tamamen din-dışı konular ele alınmaya başlar. Oyunlarda alegoriye verilen önem kostümlere de yansımıştır. Örneğin şöhret kostümü göz, kulak, dil resimleriyle bezenmiş, zenginlik kostümüne altın ve gümüş paralar işlenmiştir. Zamanla yazarlar moralitelerde İncil’den alınmış karakter ve konuları kullanmayı bırakır. Bunun yerine konularını günlük yaşamdan, karakterlerini de sıradan insanlardan seçerler. Bu sayede moraliteler din-dışı oyunlar kategorisine girer ve din-dışı oyunların gelişmesine öncülük eder.
İnterlud
Orta Çağ’da değişik zamanlarda oynanan neredeyse tüm oyunlara interlud denirdi. Kesin bir anlamı olmamakla birlikte interlud, ‘ara, fasıla, oyun arası’ anlamına gelmektedir. Lude ise Latince oyun demektir. İnterlud; kilisede ayin aralarında, tiyatroda perde aralarında veya büyük şölen etkinlikleri arasında sunulan kısa oyunlar olarak tanımlanabilir. Şarkı ve dans içeren az oyun kişisiyle, kalabalık şölen salonlarında oynandığı için fazla dekor kullanılmayan oyunlardır. İnterludların en sık oynandığı yer soylu ve aristokratların konaklarında bulunan en büyük oda veya salondur. Salonun bir ucunda bir masada soylu aile ve davetlilerinin oturduğu bir masa vardır. Bu masanın tam karşısına gelen en uzak duvarın önüne bir paravan yerleştirilir. Oyuncular bu paravanın önünde oynarlar. Paravanın üstünde yer alan balkonda müzisyenler bulunur. Oyunda geçen konağı temsilen paravanların üzerinde 2-3 kapı vardır. Bu kapılar aynı zamanda oyuncuların giriş çıkışları için de kullanılırdı.
Mumming

Orta Çağda Mumming Söyleyen Tasviri
Mummingler ise maskeli oyunlardır. 1500’lü yıllara kadar saray eğlencesi olarak kalmışlardır. Konuşmalı bölümleri olmayan, maske kullanılan ve sıklıkla kılık değişimi olan oyunlardır. Aslında oyundan çok eğlence niteliğindedir. Her zaman dansla biter.
Orta Çağda Dinsel Tiyatro
Dinsel tiyatro kilisedeki ayinlerden geliştirilmiştir. Bunlar Şükran ve Saatler ayinleridir. Şükran ayini iki bölümden oluşur. İlk bölüm ibadet, ikinci bölümü ise kutsanmadır. İlk bölümde İncil’den dualar okunur. İkinci bölümde ise ayine katılanlar ekmek ve şarapla kutsanır. Şükran ayini değişikliğe pek açık olmadığından, bu ayinlerde oynanması için çok az oyun yazılmıştır. Tiyatro oyunlarının ortaya çıkmasına olanak sağlayan ayin, Saatler ayinidir. Bu ayin Şükran ayini gibi yapılması zorunlu bir ibadet değildir. Saatler farklı manastır ve katedrallerdeki dinsel tarikatlarla ilgili ayindir. Önce bu ayinlerde küçük ve kısa oyunlar oynanmaya başlar.
Kilise senenin farklı günlerindeki kutsal olayların tiyatro oyunu hâline getirilerek halka anlatılmasını özendirir. 10. yüzyıla gelindiğinde birçok tiyatro ögesi bu senelik törenlerde kullanılmaya başlanmıştır. 6. yüzyılın sonunda ayinlerde koro bölümleri Antiphonarium şeklinde icra edilmeye başlanır. Antiphonarium karşılıklı ilahi okumaların bir çeşit diyaloga dönüşmesidir. 10. yüzyılda Antiphonarium uygulamasına, Paskalya Ayini’nin giriş bölümünde okunmak üzere diyalog, bir başka deyişle ek metin eklenir. Kilise tarafından 9. yüzyılda başlatılan ve Paskalyada kullanılan bu ek metinlerin daha sonra tiyatro oyunlarına dönüştüğü ileri sürülmektedir. 10. yüzyıla gelindiğinde dinsel oyunların Avrupa’nın her yerine yayıldığı görülür. Tarihteki ilk kadın oyun yazarı olan Hrosvitha aynı zamanda günümüze ulaşan en eski feminist yaklaşımı da sunar. Dinsel oyunların tam gelişimi 1050 ile 1300 yılları arasında olmuştur.
Orta Çağ Tiyatro Mimarisi

Orta Çağ Tiyatro Mimarisi
Oyunlar kiliselerin, manastırların veya katedrallerin içinde oynanırdı. Bu binaların kendilerine has iç mekân özellikleri oyunlara dahil edilirdi. Örneğin, kilise korosu için yapılan balkon, bu oyunlarda cenneti, kilisenin mahzenine giden kapı cehennemi simgelerdi. İki oyun yeri bulunurdu. Bunlardan biri mansiyondur. Mansiyonlar küçük sahne yapılarıdır. Özel bir yeri veya olayın geçtiği mekânı belirtmek için kullanılır. Genel oyun alanına verilen isim ise Platea’dır. Bu dönemde sahnelemede kullanılan en önemli öge çeşitli obje ve insanların uçmasını sağlayacak mekanizmalardır. Bu mekanizmalar oyunlarda, İsa’nın göge yükselmesi, meleklerin giriş çıkışlarının sağlanması, inandırıcılığı artırması ve seyircide heyecan uyandırması bakımından önemli yere sahiptir.
Kilise dışında yani meydanlarda oynanan oyunlarda din adamları yerine, halktan insanlar oyuncu olarak görev alırdı. Oyuncular erkekti. Kilise dışındaki oyunlarda sözler, ilahi okur veya şarkı söyler gibi değil, konuşma dili kullanılarak aktarılmıştır. Orta Çağ tiyatrosu 600 yıl yaşamıştır. Bu süreçte büyük değişikliklere uğramıştır. 10. yüzyıldaki basit oyunlar, 16. yüzyıla gelindiğinde görkemli saray gösterilerine dönüşmüştür. Orta Çağ tiyatrosu 16. yüzyıldaki tüm popülerliğine rağmen ortadan kaybolmuştur. Bunun bir nedeni kilisenin kendi iç çekişmeleri, özellikle Protestan ve Katoliklerin güç ve denetimi kendi tekellerinde tutma mücadelesidir. Diğer nedeni ise uluslar biçimlenmeye başladıkça, prenslerin kendi topraklarının sınırları içinde dinsel konularda da güç kazanmalarıdır. Bu dönemdeki iç savaşlar ve dinde reform kilise yetkisine meydan okuyarak gerçekleştirilir. Dinsel tiyatro, din ve hanedanlık mücadelelerine alet edilir, bu da halkın huzurunu sağlamaya çalışan yöneticilere problem yaratır. Bu yüzden ülkeler birbiri ardına dinsel tiyatroları yasaklamaya başlar. 1600 yıllarında dinsel tiyatro Avrupa’nın nerdeyse tamamında terk edilir.