İtalya birbirinden bağımsız şehir devletlerinden oluşuyordu. Birbirleriyle iyi geçinmeye çalışan ancak sürekli bir yarış içinde olan bu devletler, güçlerini sanata ve edebiyata verdikleri önemle göstermeye çalışmıştır. Sanatın koruyucusu olmak Rönesans Dönemi’nde en yaygın ve önemli prestij kaynağıydı. Sanatçıları, bilim adamlarını ve yazarları desteklemek yöneticilerin kültürünün ve görgüsünün göstergesi sayılıyordu. Bu anlayış İtalyan ressam, müzisyen, heykeltıraş, mimar ve yazarlarının nicelik ve nitelik olarak büyük gelişme göstermesine zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla, Rönesans’ta İtalyan Tiyatrosu da büyük gelişim göstermiştir.
Opera

Pavarotti’nin Opera geleneğine sahip İtalya’dan çıkması çok da şaşırtıcı değil.
Rönesans İtalyası’nda gelişen en önemli dramatik türlerden biri operadır. İlk opera 16. yüzyılın sonunda yazılmış Dafne operasıdır. Akademi ve saray çevrelerinin eğlencesi olarak başlamış, bu zümrenin sanatı olarak kalmıştır. 1637 yılında Venedik’te ilk opera binasının açılması ile opera ilk kez geniş seyirci kitlelerine ulaşma olanağı bulmuştur. 1700 yılına gelindiğinde Venedik’te düzenli temsiller veren dört opera binası daha açılır. Böylece opera Venedik’ten, önce tüm İtalya’ya, daha sonra da Avrupa’ya yayılır.
Tiyatro Mimarisi
Tiyatro mimarisinin gelişimi Sebastian Serlio’nun 1545 yılında yayınlanan Architettura adlı eseriyle hızlanmıştır. O dönemde oyunlar sarayların büyük odalarında veya ziyafet salonlarında sahnelendiği için, Serlio eserinde bir odanın sahneye nasıl dönüştürülebileceğini açıklar.

Teatro Olimpico
Yerleşik bir tiyatro binası olarak günümüze gelebilmiş en eski Rönesans tiyatro binası Teatro Olimpico’dur. 1618 yılında Giovan Battista Aleotti tarafından tasarlanan Teatro Franese ise modern sahnenin ilk örneği olarak kabul edilir. Günümüze gelen ilk çerçeve sahneli tiyatro binasıdır. Oyunlar kapalı mekânlarda sahnelenmeye başlayınca sahne aydınlatması önem kazanmaya başlar. Aydınlatma mum ve yağ lambaları ile sağlanır.