Psikolog ve danışan arasındaki en önemli etik ilkelerden biri şüphesiz ki danışan-psikolog arasındaki gizliliktir. Psikolog danışanının, kendisiyle paylaştığı verileri, üçüncü bir kişiyle paylaşamaz. Fakat suç işlenme ihtimali veya hayati tehlikenin bulunduğu durumlar istisnadır. 1969’a kadar herhangi bir işlenmiş suç veya işlenme tehlikesi varsa psikolog bu bilgiyi güvenlik kuvvetleriyle (polis, jandarma vs.) paylaşmak durumundayken, Tarasoff vakasıyla birlikte çıkarılan yine aynı isimli kararla, psikoloğun hayati tehlikesi bulunan üçüncü kişiyle durumu paylaşma zorunluluğu hukuki olarak sabitlenmiştir. Bu bir tercih meselesi veya psikoloğun kararı olmaktan çıkıp , yasa ile netleştirilmiş bir durum haline gelmiştir.
Tarasoff Vakası Nasıl Oldu?
Tarasoff vakası, 1969’da California Üniversitesi’nde okuyan Poddlar isimli bir öğrencinin, yine aynı okulda okuyan Tarasoff’u öldürmesini kapsayan bir olaydır. Cinayetten yaklaşık bir yıl önce tanışan Poddlar ve Tarasoff arasında bir yakınlaşma olur ve Poddlar bu yakınlaşmaya dayanarak Tarasoff ile arasında bir ilişki olduğuna inanır. Ama Tarasoff’un böyle bir şey istemediğini, onunla ilgilenmediğini ve başka bir erkek arkadaşı olduğunu belirtmesine rağmen karşı tarafı durumu kabullenmez.
Bu sözler üzerine Poddlar belirli psikolojik sıkıntılar yaşamaya başlayınca ve bir arkadaşına Tarasoff’u öldürme planlarından da bahsedince bir psikoloğa gitmeye ikna edilir ve öğrenci sağlık merkezinde bir danışmanla görüşmeye başlar. Görüşmeler sırasında kendisine paranoid şizofreni tanısı konulur. Poddlar gittiği psikolojik danışmana Tarasoff’u öldüreceğini söyler ve bunun üzerine psikolojik danışman, kampüs polisine haber vererek Poddlar’ın suçu işlemesine engel olmaya çalışır. Poddlar tutuklanır ve daha sonrasında soruşturma başlatılır. Soruşturma süresince polis, Poddlar’ın bu cinayeti işlemeyeceğine ikna olarak Tarasoff’tan da uzak duracağına söz vermesi üzerine Poddlar’ı serbest bırakır.
Poddlar’ın sağlık merkezi tarafından ikna edilerek akıl hastanesinde yatması istenir. Poddlar bütün ikna çabalarına direnç göstererek ve bu öneriyi uygulamayı reddederek psikolojik danışman ile yaptığı görüşmelere son verir. Bir süre geçtikten sonra, 27 Ekim 1969 tarihinde Poddlar, Tarasoff’u bıçaklayarak öldürür. Bunun üzerine 1976’ya kadar süren mahkeme sürecinde Poddlar ile birlikte daha önce yaşanan hukuki süreçlerde Poddlar’ı sorgulayan polisler ve durumu olay sonucunda öldürülen, yani üçüncü kişi olan, Tarasoff’a bildirmeyen psikolojik danışman da suçlu bulunur.
Tarasoff Vakası Olduktan Sonra ‘Gizlilik’ Nasıl Devam Etti?
Özellikte Tarasoff cinayetinden sonra danışan-danışman arasındaki gizlilik etiği tartışmaları farklı boyutlarda incelenmeye ve ilerlemeye başlamıştır. Tarasoff vakasıyla birlikte çıkarılan Tarasoff kararıyla gizlilik etiği değişik bir boyut kazanmıştır. Çıkan bu mahkeme kararına göre psikolojik danışman hayati tehlike gibi durumlarda tehlikede olan kişiye öğrendiği durumu haber vermek zorundadır.
Her ne kadar acıklı bir olay sonucu bu karar çıkmış olsa da bu yasa etik konusunda bir eksikliğin kapanmasında önemli bir ilerleme olmuştur. Tarasoff kararı olarak bilinen bu yasa günümüzde de halen geçerliliğini ve önemini korumaktadır.