Sanat ve Estetik Arasındaki İlişki

Sanat ve Estetik Arasındaki İlişki 1
Sevgi Paylaşmaktır :)

Sanat ve Estetik kavramları arasındaki ilişki, insanlığın kültür tarihi boyunca farklı biçimlerde karşımıza çıkar. Günlük hayatta ‘hoş, güzel, beğeni toplayan’ anlamında kullandığımız ‘estetik’ kelimesi felsefede özel bir araştırma alanıdır; sanatın
tarihinde de belirleyici ölçütlerden biri olmuştur, olmaya devam etmektedir. Estetik yargı; neyin sanat olup olmadığı, sanat eserinin niteliği ve değeri, sanatçının yetkinliği hakkındaki tartışmaların merkezidir. Kriterleri ise dönemden döneme değişmekte, içeriği giderek daha fazla sorgulanmaktadır.

Estetik kavramıyla ilk kez Antik Yunan filozoflarının metinlerinde karşılaşıyoruz. Bu düşünürler, bilgiyi ‘akıl yoluyla edinilen’ ile ‘algı ve duyular doluyla edinilen’ olmak üzere iki temel başlıkta incelemişlerdi. Estetik kelimesinin kökeni, Yunanca ‘algı, duyum’ anlamına gelen ‘aisthesis’ kavramına dayanır. Estetik, algılarımız ve duyularımız yoluyla edindiğimiz bilgi anlamına gelir. Duyusal bilgiden yola çıkarak; estetik konusunu, ‘güzel olanın bilgisi’ anlamında ayrı bir araştırma alanı olarak ele alan ve Aesthetica adlı eserinde bu alanın sınırlarını tanımlayan ilk felsefeci ise 18. yüzyılda yaşamış olan Alexander G. Baumgarten’dir. Bu dönemden sonra estetik, felsefenin ‘güzeli araştıran’ bir alt alanı olarak kabul görmüştür.

Aydınlanma Estetiğine Göre Sanat

Bu tür beğenilerin çok kişisel olduğunu ima ederek ‘zevkler ve renkler tartışılmaz’ deyişiyle ifade ettiğimiz yargılar üzerine düşünen bazı düşünürler, genel bir kural bulmanın mümkün olup olmadığını sorgulamışlardır. Düşünce geleneğinde önemli kırılmaların yaşandığı 18. yüzyılın Aydınlanmacı düşünürleri David Hume ve Immanuel Kant’ın görüşlerine bir göz atalım.

David Hume Sanat Anlayışı

Hume, sanat eserinin niteliğini algılayan incelikli yeti olarak ‘beğeni’den söz eder. Beğeni sahibi insan, hangi sanat eserlerinin diğerlerinden daha iyi olduğu konusunda bir uzlaşıya varılmasını sağlayan bazı yetilere sahiptir. Hume’a göre bu insanlar zamanla belli bir noktada uzlaşacak ve böylece evrensel bir ‘zevk standardı’ belirleyeceklerdi. Hume’un yaklaşımı; zevk standartlarını belirleyebileceği düşünülen kişilerin bu değerleri kültürel eğitim yoluyla edindikleri, dolayısıyla tarafsız ve evrensel olamayacakları ileri sürülerek eleştirilmiştir.

Immanuel Kant Sanat Anlayışı

Beğeni ölçütleriyle ilgilenen bir diğer düşünür olan Kant, güzellik ve estetik değerlerini açıklamaya çalışırken; bu durumun sadece bizim yargımıza bağlı olmadığını, bizzat sanat eserinin kendi özellikleriyle ilgili olduğunu göstermeye çalışmıştır. Bu anlayışa göre, güzellik ve estetik gibi değerler, evrensel nitelikler taşır. Bir eseri güzel bulmamızın nedeni; ondaki denge, uyum, oran, ahenk gibi unsurların, insanlarda ortak olan bir estetik algıya hitap etmesidir.

Estetiğin Kapsamı

Ancak bu çalışmalardan hareketle, estetiğin alanının sadece ‘güzel’ ile sınırlanmış olduğu sonucuna ulaşmak doğru değildir. Günümüzde felsefi açıdan estetik; güzel, hoş, narin, duygusal, zarif, gösterişli, çirkin, yüce gibi pek çok özelliği; sanatçı-sanat eseri-izleyici ilişkisini ve genel olarak sanatın ne olduğunu araştıran felsefenin alt-alanıdır.

Sanat ve Estetik Arasındaki İlişki 2

İster istemez, bütün çağdaş sanat felsefesi tartışmalarında adı anılan Ajdar’ı da eklemeden olmazdı 🙂

Sanatın, bizim estetik duygularımızı harekete geçiren bir etken olarak değeri konusu, Kant’tan günümüze sanat tartışmalarında etkili oldu. Ancak günümüzde bu etkenin niteliği hususunda pek çok fikir ayrılığı yaşanıyor. Estetik duyguyu harekete geçiren etkenler, 20. ve 21. yüzyıllara gelindiğinde oldukça farklı görünümler sunmaktadır. Geçmişin değer ve ölçütlerinin eleştirildiği çağdaş sanat ortamında, önceki dönemlerde üretilmesi veya sergilenmesi mümkün olamayacak kimi sanat eserleri kendilerine piyasada yer bulmaya başladılar. O günlerde görselerdi Kant’ı ve benzerlerini çok rahatsız edecek konu ve tarzlar, bugün en azından sanat piyasasını elinde tutan belli bir kesim tarafından ciddi anlamda sanat olarak değerlendiriliyor. Bunu mümkün kılan; bu eserlerin kendilerine has bir estetik değer taşıdıkları, sanatın geleneksel estetik yargıyla hesaplaşması gerektiği veya sanatın herhangi bir estetik kaygı gütmesi gerekmediği düşüncesidir.

Bu tartışmaları ve akıl yürütmeleri burada aktarmamızın nedeni, genel-geçer doğrular olarak kabul ettiğimiz pek çok yargının aslında son derece kişisel olabileceğini, aynı sanat eserini değerlendiren aynı kişi için bile içinde bulunduğu farklı psikolojik veya fiziksel koşullar altında farklı yargılara neden olabileceğini hatırlatmaktır. Peki, bu durumda sanat ve estetik arasındaki ilişkiyi nasıl konumlandıracağız? Resim, heykel, mimari yapı, edebi metin, tiyatro oyunu, sinema filmi, müzik parçası ve benzeri bir üretimin sanat niteliği taşıyıp taşımadığını nasıl belirleyeceğiz?

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir