Karantina sebebiyle kitaplara daha fazla zaman ayırabildiğimiz bu dönemde mini bir kitap önerisi yapmak istedim sizlere. Çerçeveyi daraltarak da ‘Psikolojik Romanlar’ üzerinde durdum. Elbette birbirinden güzel bir sürü psikolojik roman var. Fakat özellikle terapiyle, terapist-hasta ilişkisiyle, psikanalizle ve bilinçaltıyla ilgileniyorsanız bu romanlar tam size göre!
Veronika Ölmek İstiyor
Birbirinden değerli birçok kitabıyla bizleri büyüleyen Brezilyalı roman ve söz yazarıdır Paulo Coelho. Kendi hayatındaki deneyimlerinden izler taşıyan bu romanında ne için yaşadığımız ve deliliğin ne olduğu gibi soruların cevaplarını sorgulatır.
22 yaşında, istediği her şeye sahip, özgür bir kadın olan Veronika mutlu değildir. Başarısız bir intihar denemesinden sonra kendisini akıl hastanesinde bulur. Yine de Veronika’nın bir haftası kalmıştır. 3-4 gün sonra hastanedekilerle arkadaş olmaya çalışan Veronika, onların hikayelerini öğrenir.
“Dış tehditlerden korunaklı dünyalar yaratmak isteyen kimi kişiler, fazla ileri gidip dış dünyaya karşı abartılı yüksek duvarlar örerler. Yeni insanlara, yeni yerlere, farklı yaşantılara karşı yükselen bu duvarlar onların iç dünyasını da yoksullaştırır.”
Nietzsche Ağladığında
Irvın D Yalom, Amerikalı psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist ve alanında oldukça başarılı romanlara sahip bir yazardır. Gerçek kişilerin hayatlarının kurgulandığı bu romanda, psikanalizin doğduğu yıllarda Nietzche ve Dr. Breur’ün konuşmalarına şahit oluruz.
Kitap, LouSalome’un Dr. Josef Breur’a arkadaşı Nietzche hakkında endişelendiğini ve yardım istediğini belirttiği mektupla başlar. Breur, başta konuşturamadığı Nietzche’yi bir kliniğe yatırmayı başarır. İnsan duyguları ve tepkileri konusunda gerçekçi olan bu hikayede Breur zaman geçince onu iyileştirmeyi düşünürken kendisinin onun hastası olduğunu fark eder.
Gerçek yaşam öykülerini merak ettiren, psikoloji ve felsefeye ilgiyi arttıran bu kitap Nietzche felsefesi, Anna O. vakası, hipnoz, bilinçaltı ve Sigmund Freud’dan da bilgiler içermekte.
”Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin… Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil…”
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Otobiyografik unsurlar da bulunduran bu kitapta 16 yaşında akıl hastanesindeki şizofreni tanısı almış Deborah’ın hikayesini okuyoruz.
Kimlik kavramını kaybeden Deborah gerçek dünyadan çok kendi hayal dünyasına sığınmış, iletişimsizlikle toplum dışı olarak gerçeklikten kopma sürecinde akıl hastanesine yatırılır. Akıl hastanesindeki inişli çıkışlı savaşında Dr. Fried’la geçen konuşmalarında ve Deborah’ın eskiden yaşadıkları anlatılır.
Hikaye ilerledikçe ve diğer hastaların yaşamlarını da öğrendikçe gerçeklik, toplumsallık, aile, arkadaşlık gibi kavramları ve ilkeleri okuyucular olarak sorgulamaya başlarız.
“Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. Ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. Sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. Ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir.”
Tütüncü Çırağı
Ödüllü bir oyuncu ve yazar olan Seethaler, bu kitabında, küçük bir kasabadan Viyana’ya tütüncü çırağı olmaya giden Franz’ın yaşadıklarını anlatmaktadır.
Annesiyle beraber küçük bir kulübede yaşayan Franz Viyana’ya gider ve orada çalışmaya başlar. Özellikle puroları ünlü olan tütüncü Toto ve Franz’ın dünyaya bakışları çok farklıdır. Aşık olan Franz konuşacak birisini ararken Freud’la karşılaşır ve rüyalarından konuşurlar.
Bu romanda, günlük gazetelere yerleştirilerek takip edebildiğimiz 2. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda Avrupa’nın durumunu da okuruz.
“Dünyaya cevap bulmak için değil, aksine soru sormak için geliyoruz. İnsan, deyim yerindeyse kesintisiz bir karanlığın içinde el yordamıyla yolunu bulmaya çalışır ve ancak çok şanslıysa bazen bir ışık noktasının parıltısını görür.”
Mavi Çocuk
Yazarın kendi hayatından izler taşıyan Mavi Çocuk kitabında psikotik krizler yaşayan 13 yaşındaki Orion ve psikoterapist Veronique ile sanat üzerinden şekillenen ilişkileri anlatılıyor.
Paris İblisi olarak adlandırdığı ve içinde yaşayıp, onunla ve onun aracılığıyla konuştuğunu belirttiği güçten bahseder Orion. Konuşmayı reddeder ve genç psikanalist Veronique de sanatı psikanalizle birleştirerek onunla iletişim kurar.
Kişiyi anlamak için başvurulan psikanaliz, çocuğun ruhu kaygı ve korkuyla dolmuşken kafasındaki canavarları resim yoluyla dışarı çıkarışına şahit oluruz.
“Ancak umut etmek mümkün, ötesi değil.”
Yazar Hakkında
