İslam Felsefesi

İslam Felsefesi 1
Sevgi Paylaşmaktır :)

İslam felsefesi özelinde, “İnsanla mutlak varlık (Tanrı) arasında ne gibi ilişki vardır?” sorusunun ortaya çıkmaktadır. Başka bir deyişle, insan iradesinin özgür olup olmadığı, İslam düşüncesinin ana sorunudur. Böylece irade özgürlüğü, yaşamın anlamı, doğru ve gerçek yaşamanın yollan, İslam dininin ilkeleri göz önünde tutularak çeşitli biçimlerde açıklanmaya çalışılmıştır. Bundan dolay, İslam düşüncesinde din ve ahlak felsefesinin ön plana geçtiği görülür.

İslam Dünyasında Felsefenin Doğuşu

İslam dünyasında bilim ve felsefenin doğuş nedenleri çeşitlidir. Bu nedenleri iç ve dış nedenler diye ayırabiliriz.

İç nedenlerin başında, Kur’an ve hadis gelir. Kur’an, Hazreti Muhammed’in 23 yıllık peygamberliğinde inen vahiylerin toplanmasıyla oluşur. Hadisler ise, Kur’an dışında kalan ve ona aykırı olmayan noktalarda Peygamberin söz, iş ve tutumunu gösterir. Gerek Kur’an, gerek hadis, insanları bilim ve felsefeye yönelten unsurlar taşıdığından, İslam’da bilim ve felsefenin gelişmesini destekleyici rol oynamıştır.

Örneğin, Kur’an’da insanı bilmeye ve düşünmeye yönelten pek çok ayet bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı şöyledir: “(Habibim) de ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak olgun akıl sahipleri düşünür.”, “Rabbim ilmimi artır.”, “Allah dilediğine hikmet verir, hikmet verilen kimseye ise çok hayır verilmiştir. (Bunu) ancak tam akıl sahipleri anlar ve düşünürler.” Hadislerde de, “En makbul sadaka, bir kimsenin ilim öğrenmesi, sonra diğer bir Müslüman kardeşine öğretmesidir.” , “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.”, “İlim Çin’de de olsa arayınız.”, “İlim Müslümanın yitik malıdır, onu nerede bulsa alır.” gibi sözlerle bilim ve felsefenin gelişimi sağlanmaya çalışılmıştır.

İslam dünyasında bilim ve felsefenin doğuşunu sağlayan iç nedenlerin bir başkası, İslami bilimlerin ortaya çıkmasıdır. Kur’an’m yazılması, okunması, anlaşılması ve savunulması için Arap dili ve yazısını incelemek, çeşitli konularda araştırma yapmak, Tanrı, evren ve insan üzerinde bilgi sahibi olmak gerekiyordu. Örneğin hadis, İslam dininin ikinci kaynağıdır. Hadislerin gerçek olanını ve olmayanını ayırabilmek için, tarih çalışmaları yapmak gerekmiştir. Bunun için de peygamberin yaşamı, savaşları, uzak ve yakın çevreyle ilişkileri incelenmiştir. Böylece belgelere dayalı bir tarih biliminin temelleri atılmıştır. Bu tarih bilimi, İslam tarihini konu alıyordu ve hadis, fıkıh (İslam hukuku) gibi İslami bilimler kapsamındaydı.

Kelâm, İslam dininin çeşitli felsefe, inanç ve mezheplere karşı savunulması gereksiniminden doğmuş, bir düşünme ve araştırma çabasıdır.

Kelâmcılar din ve Tann’yla ilgili kavramları akılla işlerler. İlk kez din sorunlarını yalnızca akılla çözmeye çalışanlar, kelâmcıların “mutezile” adı verilen koludur. Akıldan çok inanca önem verenlerse, “eşariler” adını alırlar. Böylece kelâm adı altında bir İslam felsefesi kurulmuştur.

Dış nedenlerin başında çeviri faaliyeti gelir. 8. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar Yunanca eserler Arapçaya çevrilmiştir. Çeviri yapan kişilerin çoğu doktor olduğundan, önce tıp eserlerinin çevrildiği görülür. Batlamyus, Öklid, Hippokrates, Galen ve en son da Aristoteles ve Platon’un eserleri Arapça’ya çevrilmiştir. Çeviri faaliyetinin başlangıcı İslam Felsefesinin de başlangıcıdır.

Çeviri faaliyeti, Harun Reşit zamanında Beytü-l Hikme denilen bir merkezde yapılmıştır. Bir kütüphanenin de bulunduğu bu merkezde çeşitli çeviri grupları oluşturulmuş, Bizans, Hindistan gibi yerlerden toplatılan eserler, elli yıl süreyle Arapçaya çevrilmiştir.

Peygamberin ölümünden sonra, İslam düşüncesi fetihler yoluyla farklı kültürlerle karşı karşıya gelmiştir. Urfa, Nusaybin, Jundişapur ve İskenderiye bu çağın önemli merkezleridir. 529’da Atina Okulunun kapatılmasıyla oradaki düşünürler doğuya, İran’a gitmişler ve özellikle Jundişapur’da toplanmışlardır. Burası Abbasilerin başkenti olan Bağdat’a çok yakındı. Jundişapur’daki bazı bilim insanları, özellikle doktorlar Bağdat’a gelerek sarayda görev aldılar. Mısır’ın alınmasıyla İslam dünyasının sınırlan içine giren İskenderiye’de bulunan kültür ürünleri de İslam dünyasında bilim ve felsefenin gelişmesini sağlamıştır.

İslam Felsefesinin Kapsamı

İslam felsefesi terimi, İslam kültür ve medeniyeti çevresi içindeki her türlü felsefe faaliyetini dile getirir.

İslam felsefesindeki belli başlı felsefi akımlar şunlardır:

Tasavvuf: İslâm mistisizmi diye tanımlanabilir. Tasavvuf köklerini Kur’an’dan almıştır. Kur’an’da Tanrı, bir kuluyla, yani peygamberle konuşmuştur. Peygamberin bir insan olarak yaşadığı bu olayı her Müslüman kişi yaşamalıdır, düşüncesi tasavvufun temel düşüncesi olmuştur. Böylece dış görünüşlerin arkasındaki gerçek varlığa erişme fikri önem kazanmıştır. Tasavvuf düşüncesine göre, sadece akıl yoluyla doğruya ulaşmak mümkün değildir. Bunun sonucu olarak felsefe de işe yaramaz bir çabadır. Tüm var olanların kaynağında Tanrı vardır ve her şey Tanrı’nın varlığından ibarettir. Tanrı, insanı yaratıkların en şereflisi olarak yaratmıştır. O hâlde insan Tanrı’ya ulaşabilir. Tanrı’ya ya uzun bir eğitimden geçip, birtakım manevi makamlara gelerek ya da bir an yaşanan coşkuyla (vecd) ulaşılabilir.

İşrâk (Nûr) felsefesi: İslam düşüncesini, eski doğu din ve felsefelerinin etkilemesiyle oluşmuş bir fikir akımıdır. Kurucusu Sühreverdî’dir. ‘işrâk” hem aydınlanma hem aydınlatma demektir. Öyle bir sezgidir ki insanın içine bir güneş gibi doğar. Bu doğuşta varlıklar, varlıklarına ve varlıkları hakkındaki bilgilerine kavuşur. Bu kavuşma sonunda bilen (varlık), bilginin ta kendisi (öz) olduğunu anlar. “Öz”ler birtakım aydınlık dereceleridir. En üstte “Nûrların Nûru” olan Tanrı bulunur. En altta, içinde hiç aydınlık bulunmayan karanlık (madde) bulunur.

İnsanda karanlık, bedendir. Bu nedenle ruh bedenden kurtarılmalıdır. Ruhun bedenden kurtarılması işlemi, tasavvuf düşüncesinin sandığı gibi, ne yalnızca mistik deney ve yaşantıyla ne de yalnızca akılla gerçekleşebilir. Tasavvuftaki eylemlerle insan kendisini eğitir ve Tanrı’ya ait gerçekleri kavrayacak duruma gelir. Akılla da onu kavrar. Şu hâlde doğruya ulaşma yolu akıl, sezgi ve benliğin arınması yoludur.

Vahdetivücut: Tasavvuf düşüncesinin varlık görüşüdür. Bu görüşe göre, Tann tarafından yaratılan her şey onunla aynı niteliktedir. Tüm yaratılanlar yaratanın görüntüleridir. Evreni Tanrı’dan ayn bir varlık olarak görmek, Tanrı dışında başka bir varlığın bulunduğunu söylemektir. Bu durum ise Tanrı’nın özündeki birliğe aykırıdır. Çokluk, değişme ve çeşitlilik görünüştedir. Evrendeki tüm varlıklar Tann’mn ve tanrısal niteliklerin yansımasıdır. Bu anlayışın karşısında vahdetimevcut anlayışı bulunur. Vahdetimevcut anlayışında Tanrı ile evren arasında bir ayrılık yoktur. Evrenin dışında ondan bağımsız bir Tanrı da yoktur. Tann ve evren bir ve aynı şeydir. Vahdetivücut anlayışında evrenin tek başına bir gerçekliği olamayacağı savunulur. Oysa vahdetimevcut anlayışı, Tanrı’yı tümüyle yok sayarak evreni onun yerine geçirir. Vahdetivücut anlayışının en önemli temsilcisi İbn-i Arabi’dir. İbn-i Arabi’ye göre gerçek, dıştan içe giderek görülebilir. Yani kendi ruh hâlimizi, Kur’an’ı ve evreni görerek Tanrı’yı bilebiliriz; çünkü her şey “öz”ünde Tann’dır. İnsan dahil, tüm âlem Tanrı’dadır. Tanrı’ya en yakın olan varlık, Peygamber’dir. Sonra din uluları, en son henüz işlenmemiş olan insanlar gelir. Evren büyük Kur’an, Kur’an’sa küçük evrendir.

Meşşaî felsefesi: Aristoteles’ten etkilenmiş olan bir düşünce sistemidir. Bu sistemde, temelde İslam düşüncesine dayanılır. Yöntem olarak da Aristo mantığı ve felsefesi benimsenir. Başlıca temsilcileri; Farabi, İbn-i Sına, İbn-i Rüşd gibi düşünürlerdir.

Eş’arîye felsefesi: İnsan aklının sınırlı, duyularınsa yanıltıcı olduğunu savunan bir sistemdir. İnsan gerçekliğin özüne kesin bilgi vermeyen bu araçlarla ulaşamaz. Eş’arîye felsefesine göre, insan aklını aşan tanrısal gerçek sadece iman yoluyla bilinebilir. Akıl ise imanın yardımcısı olabilir. Allah her şeyin yaratıcısıdır. Bu nedenle, iyilik de kötülük de Allah’tandır. İnsan, özgür ve yaptıklarından sorumludur. Ama insanın eylemlerini yaratan da Allah’tır. Eş’arîye felsefesinin başlıca temsilcisi Gâzâlî’dir.

Kaynak: Emine Yamanlar, Felsefe Tarihi, Ders Kitapları Anonim Şirketi, 2000

Yorum Bırak

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir