Antik Yunan Dönemi’nde büyük bir coşkuyla düzenlenen şenliklerde yapılan yarışmalarla ödüllendirilen tiyatro, halk tarafından çok sevilen sanatlardan biriydi. Tiyatro sanatını tarihî süreç içinde ele aldığımızda ilk dönem olarak karşımıza M.Ö. 6. yüzyılda başlayıp, M.S. 500’e kadar devam eden 1000 yıllık bir süreç çıkar. Antik Yunan Tiyatrosu Dönemi olarak adlandırdığımız bu dönem aynı zamanda tiyatro sanatının en önemli ve parlak dönemlerinden biridir. Antik Yunan Tiyatrosu bu özelliğini Yunan uygarlığı ve özellikle dininden alır.
Yunan Mitolojisi
Yunan dini 12 tanrı ve tanrıçadan oluşurdu: Zeus en büyük tanrı, tüm tanrıların kralı, gökyüzü ve şimşek tanrısı; Hera, Zeus’un eşi ve evlilik tanrıçası; Poseidon, denizler tanrısı; Demeter, doğurganlık, tarım, doğa ve mevsimlerin tanrıçası; Hermes, tanrıların en hızlısı, ticaret tanrısı; Ares, savaş tanrısı; Athena, bilgelik tanrıçası; Aphrodite, güzellik tanrıçası; Artemis, iffet ve vahşi hayvanların tanrıçası; Hephaistos, demir ve ateş tanrısı; Apollon, güneş ve müzik tanrısı; Dionysos, şarap ve bereket tanrısıdır. Bu on iki tanrının Olympos’ta yaşadığına inanılırdı. Olympos’ta yaşamayan tanrılar da vardı. Örneğin Hades, ölüm ve yeraltı tanrısı bunlardan biridir. Yunanlılar tanrılarını onurlandırmak için yılın belli dönemlerinde, her bir tanrı için düzenli olarak şenlikler düzenlerdi. Mutluluğun insanlar ve tanrılar arasındaki uyuma bağlı olduğuna ancak bu uyumun bozulmasının çok kolay olduğuna inanırlardı. Bunun için Yunan tragedyası kader veya tanrıların iradesinden kaçmaya çalışan veya bu tür girişimlerde bulunan insanların maruz kaldığı sonları konu edinmiştir.
Dionysos Şenlikleri
Başlangıcından itibaren Yunan tiyatrosu, Tanrı Dionysos’u onurlandırmak için düzenlenen şenliklerde sunulmuştur. Dionysos adına her yıl dört şenlik düzenlenirdi. Bu şenlikler aynı zamanda her yazarın üç tragedya ve bir satir oyunuyla katılabil- diği yarışmalardır. Bu şenlikler sırasıyla Kent Dionysiası, Lenaia, Anthesteria ve Kır Dionysiası’dır. İlk tragedya Kent Dionysiası’nda M.Ö. 534 tarihinde oynanmıştır. Şenliklerde şarkı söyleyip dans eden koro, tanrı Dionysos’un kutsal hayvanı sayılan keçi kılığına girerdi.
6. yüzyıldan günümüze hiçbir oyun kalmamıştır. Ancak en önemlisi Thespis olmak üzere Choerilus, Pratinas ve Phrynichus adında dört oyun yazarının adı bilinmektedir. Bu yazarlardan Thespis’in en önemli özelliği o güne kadar koro ile söylenen ezgilere, kendisinin korodan ayrı olarak söylediği, koroya cevap niteliğindeki ezgileri eklemesidir. Böylece korodan ayrı ezgi söyleyen ilk karakter, bir başka deyişle ilk oyuncu yaratılmıştır. Thespis’in yazdığı tragedyalar sadece bir oyuncu ve korodan oluştuğu için yazılan oyunların tek bir olay etrafında yoğunlaştığı, dolayısıyla başından sonuna oyun konusunda bir gelişim veya ilerleme olmadığı tahmin edilmektedir. Yaptığı bu yenilikten dolayı Thespis tarihte bilinen ilk oyuncu olarak kabul edilir.
1000 yıllık Yunan tiyatro tarihinde yazılmış binlerce oyundan sadece 46 tanesi günümüze gelebilmiştir. Tragedya ve komedya türünün en büyük yapıtları 5. yüzyılda yazılmıştır. Oyunların çoğu dört oyun yazarına aittir. Bu yazarlardan Aeschylus’un yedi, Sophokles’in yedi, Euripides’in on sekiz ve Aristophanes’in on bir eseri günümüze ulaşmıştır.
Aeschylus Tiyatrosu

Aeschylus
Antik Yunan oyun yazarlarından Aeschylus (M.Ö. 523- 456) Atina soylularındandır ve Perslere karşı yapılan savaşlarda kendini ön plana çıkarmıştır. En önemli özelliği, oyunlarında ikinci oyuncuyu kullanan kişi olmasıdır. Oyunları; Yalvaran Kızlar, Zincire Vurulmuş Prometheus, Persliler, Thebai Karşısında Yediler ve bir üçleme olan Oresteia’dır. Oresteia üçlemesindeki oyunlar: Agamemnon, Adak Taşıyanlar ve Eumenidler’dir. Oresteia günümüze ulaşabilmiş tek Yunan üçlemesidir. Yazar bu üçlemede adalet kavramını ele alır. Kişisel öç almanın yerini devletin kişisel olmayan gücünün alması gerektiğini anlatır. Aeschylus oyunlarında ağdalı dil kullanır. Oyun kahramanları önemli felsefi meselelerle mücadele ederler. Diğer oyun yazarlarıyla karşılaştırıldığında Aeschylus’un oyunları daha ilkel ve dinsel bir tören havası taşır.
Sophokles Tiyatrosu
Sophokles (M.Ö. 496-406) zengin bir aileden gelmiştir ve iyi eğitimlidir. Yüz yirmiden fazla oyun yazmış ve bu oyunlarıyla yirmidört yarışma kazanmıştır. Antik Yunan oyun yazarları arasında en çok yarışma kazanan kişidir. Eserlerinden sadece yedi tanesi günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlar Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakyalı Kadınlar, Philoktetes ve Oidipus Kolonos’ta adlı oyunlarıdır. En önemli özelliği oyunlarına üçüncü oyuncuyu eklemesidir. İlk boyalı dekor panolarını kullanan kişidir. Sophokles ile birlikte tragedya sanatı en olgun biçimini almıştır. Yazarın Kral Oidipus adlı oyunu bugüne kadar yazılmış en iyi tragedya olarak kabul edilmektedir. Aeschylus’un yazdığı evrensel düzene karşı koyan kahramanları konu edinmek yerine, yerleşmiş bir düzende insanoğlu yerini araştıran, sorgulayan oyunlar kaleme almıştır. Sophokles’in oyunlarında koro önemlidir ancak merkezi değildir. Karakterlerin psikolojik derinliği vardır, çok daha karmaşık ve bireyseldir. Bunun sonucu olarak, oyunun ritmini koro değil, karakterler kontrol eder. Sophokles’in oyunlarında artık merkezi olmayan koronun işlevi, kahramanın oyun içindeki eylemlerini anlamlandırmak ve oyunun dramatik gelişimini desteklemek ile sınırlıdır.
Euripides Tiyatrosu

Euripides – Medea
Euripides (M.Ö. 480-406) en büyük tragedya yazarlarının sonuncusudur. Yaşadığı dönemde kıymeti bilinmese de öldükten sonra hak ettiği değer verilmiştir. Doksan tane oyun yazmıştır. Bunlardan sadece on sekiz tanesi günümüze ulaşmıştır: Alkestis, Medea, Hippolytos, Herakles’in Çocukları, Andromak, Hekabe, Herakles, Yalvaran Kızlar, İyon, Troyalı Kadınlar, Elektra, İphigenia Tauris’te, Helena, Fenikeli Kadınlar, Orestes, Bakkhalar, İphigenia Aulis’te ve Kikloplar. Kikloplar bir bütün olarak günümüze ulaşmış yegâne satir oyunudur. Euripides, çağdaşları tarafından en çok karşı çıkılan yazarlardan biridir. Bunun nedenlerinden biri oyunlarında Yunan gelenek ve inançlarını sorgulamasıdır. Örneğin Medea adlı oyununda Medea’nın kendi çocuklarını öldürmesi veya Phaedra’nın üvey oğluna âşık olması gibi konuların toplumu yanlış yönlendireceği için sahneye uygun olmadığı düşüncesidir.
En çok tepki aldığı konulardan biri de oyunlarında Yunan tanrılarının ahlaki açıdan yozlaşmış olduğunu göstermesidir. Yapısal olarak da oyun yazım kurallarına önem vermeyen Euripides, özellikle zaman ve yer birliği kuralını sıklıkla ihlal eder, episotların birbirine nedensellikle bağlanmasını önemsemez. Aeschylus ve Sophokles’le kıyaslanınca Euripides’in oyunları yüceliğe daha az önem veren, çok daha gerçekçi oyunlardır. Daha az soylu ve çok daha insanidir. Daha az kozmik ve daha sıradandır. Oyunlarında insan ilişkilerini araştırır, bunu savaşın amacı, kadınların statüsü, insan zulmünün nedenleri gibi konular üzerinden işler. Euripides koronun oyundaki yerini en aza indirgemiş, kullandığı dil şiirsellikten uzaklaşarak çok daha konuşulabilir hâle gelmiştir. Tragedya yazarlığına getirdiği bu yenilikler çağdaşları tarafından reddedilse de Helenistik Dönem’de oyun yazarlarının standart uygulaması hâline gelmiştir.
Aristophanes Tiyatrosu

Aristophanes’in Lysistrata Oyunundan Uyarlama Türk Filmi Şalvar Davası
5. yüzyılda birçok komedya yazılmasına karşın elimize sadece Aristophanes’e ait olanlar ulaşmıştır. Aristophanes (M.Ö. 448-380) yaklaşık kırk oyun yazmıştır ancak bunlardan sadece onbir tanesi günümüze gelmiştir. Eski Komedya türünde eserler veren Aristophenes’in oyunları: Zenginlik, Acharnlılar, Atlılar, Bulutlar, Eşek Arıları, Barış, Kuşlar, Lysistrata, Thesmophaia Şenliğini Kutlayan Kadınlar, Kurbağalar ve Parlamentoda Kadınlar. Eski Komedya, M.Ö. 400’den önce yazılan oyunları tanımlamak için kullanılır. Tür olarak Aristophanes’in ilk oyunun oynanmasından çok daha önce ortaya çıkmıştır. Buna rağmen Aristophanes, Eski Komedya’nın yegâne temsilcisi ve en büyük yazarı olarak kabul edilir. Oyunlarının çoğunda Atina ve Sparta arasındaki Peloponez Savaş- lar’ına kendine has karşı çıkışıyla yer verir. Barış, kadın hakları, çağdaş toplum gibi konuları abartılı bir biçimde ele alır.
Yunan Tragedyaları
Tragedya, Yunanca tragoidia sözcüğünden gelir. Tragos (keçi) ve oidia (ezgi) sözcüklerinin birleşmesiyle ‘keçilerin ezgisi’ anlamında kullanılır. Koro, tragoi yani keçi derisi giyerek oyuna çıktığı için tragedya ‘keçi derisi giyenlerin konuşmalı türküsü’ anlamında tragoidia (tragedya) olarak adlandırılır.
Tragedyanın tanrı Dionysos onuruna yapılan törenlerde söylenen dithirambos şarkılarından doğduğu öne sürülmektedir. Tragedya hakkındaki tüm bilgilerimiz M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış üç tragedya yazarının oyunlarına dayanır. M.Ö. 335323 yılları arasında Aristoteles, dünya tarihinde tiyatro kuramı üzerine yazılmış ilk ve en önemli eser olan Poetika’yı yazmıştır. Bu eserinde dönemin oyunlarını inceleyerek tragedyanın tanımını yapan ilk kişidir. Tragedya, salt bir öykü [mythos] değildir. Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir. Aristoteles bunu katharsis (arınma) olarak tanımlar.
Tragedya ağırbaşlılık ve soyluluk bakımından ortalamadan daha üstün kişileri (karakterleri) taklit eder. Başkahraman bilmeden bir yanlış yapar, buna hamartia yani trajik hata denir. Karakter yaptığı yanlışın farkına varır, buna anagnorisis denir. Anagnorisis’i katastrofi takip eder yani karakter yaptığı hatanın sonuçlarını yaşar. Bu genellikle kendi ölümü veya sevdiklerinin felaketidir. Bu felaket karakterle özdeşleşen seyircide korku ve acıma duyguları uyandırır. Bu sayede seyircide korku ve acıma duygularıyla istenen trajik etki bunun sonuncunda da katharsis yani arınma elde edilmiş olur. Başkahramanın yıkımını izleyen seyirci, kendi hata yapma eğilimlerinden arınır.
Satir Oyunu

Kiklop
5. yüzyılın tragedya yazarları Kent Dionysiası şenliği yarışmalarına katılabilmek için üç tragedya, bir tane de satir oyunu yazmak zorundaydı. Yazarların satir oyunları aracılığıyla komik oyun yazma konusundaki ustalıklarını sergilemeleri beklenirdi. Satir oyunlarının tarihi ve gelişimi hakkında çok az bilgi vardır. Çünkü günümüze sadece bir adet satir oyunu ulaşmıştır. Bu oyun Euripides’in yazdığı Kikloplar adlı eserdir. Satir oyunları, üç tragedyanın ardından gösterinin mutlu bitmesi amacı ile gösteri sonuna eklenen komik oyun olarak da tanımlanır. Kaba saba şakalar içeren, canlı dansları olan, keçi ayaklı, at-kuyruklu, önde büyük bir fallus taşıyan, sivri kulaklı, kalkık burunlu, kabarık saç ve sakallı maske kullanan, yarı hayvan, yarı insan olduğu düşünülen bir korodan oluşurdu. Koro ve episotlardan oluşan yapısı tragedyaya benzemekle birlikte; dili, karakterleri, konusu, tartım ve ritmi tragedya gibi ağır başlı değildir.
Komedya
Tragedya ve satir oyunları gibi komedya da Atina’da gelişmiştir. Komedya, Kent Dionysiası şenliği yarışmalarında tragedyaların oynanmasından yaklaşık elli yıl sonra (M.Ö. 487-486) kendine yer bulmuştur. Yunanca komos, ‘halk, cümbüş, curcuna’ anlamına gelir. Oidia ise ezgi anlamındadır. Komedyanın tanrı Dionysos’u onurlandırmak için düzenlenen bağbozumu şenliklerinin eğlence ve kutlamalarından doğduğuna inanılır. Köylerde yapılan bolluğu, üremeyi kutsayan halk geçit törenlerine “komos” denirdi. Komedyanın da bu eğlenceli geçit törenlerinde yapılan açık saçık taklitlerin düzenli bir biçim kazanmasıyla oluştuğu düşünülür.
Tragedyada olduğu gibi komedyanın da beş bölümü vardır. Bunlar
- Prologos; oyunun genel çerçevesini, oyun öncesini ve olayları özetleyen bir veya iki oyuncunun oyunu tanıttığı ve başlattığı bölümdür.
- Parodos koronun sahneye çıktığı bölümdür. Tragedyada daha ağır başlı kostüm ve maskeler kullanan koro, komedyada daha abartılmış ve gülünç kostüm ve maskeler kullanır. Şarkı ve dansları da benzer biçimde komik, canlı ve abartılıdır. Oyun bitimine kadar koro sahnede kalır.
- Agon bölümünde oyunda önerilen mutlu düşünce karşı taraflar arasında tartışılır. Bu tartışmadan bir kişi haklı çıkar ve mutlu düşüncenin hayata geçirilmesi yönünde karar alınır.
- Parabasis bölümünde karakterler sahneden çıkar, ardından koro seyircilere doğru yürür ve doğrudan seyirci ile konuşur. Koro bu konuşmasında bazen oyunun içinde geçen bir siyasal veya toplumsal düşünceyi savunur, bazen oyun yazarını över.
- Ardından oyundaki çatışmayı sürdüren episotlar oynanır ve Eksodos yani oyunun bitiş bölümü başlar. Eksodos’ta tüm karakterler uzlaşır, koro son şarkısını söyler. Akabinde oyun mutlu son, curcuna ve genellikle bir ziyafetle sonlanır.
Antik Yunan Tiyatrosunda Oyunculuk
5. yüzyıldan önce oyuncu ve yazar aynı kişiydi. Aiskhylos ikinci oyuncuyu ekleyinceye kadar yazarlar kendi oyunlarında oynamaya devam ettiler. Sophokles’in üçüncü oyuncuyu tanıtmasıyla bu durum değişti. Oyuncular Yunan tiyatrosunda dört kategoriye ayrılırdı: oyuncular, koro, figüranlar ve müzisyenler. Hepsi erkekti. Kadın rolleri dahil tüm roller erkekler tarafından oynanırdı. Genellikle bir oyuncu birden fazla rol oynamak zorunda kalırdı. Tüm oyuncular maske kullandığı için oyunculukta yüz ifadesinin ve mimiklerin hiçbir önemi yoktu. Bu yüzden ses kullanımı en önemli yetenek sayılıyordu. Sesin çok farklı tonlarının kullanımı farklı cinsiyet ve yaştaki karakterlerin doğru canlandırılabilmesi için zaruriydi. Antik Yunan oyunlarında üç çeşit konuşma biçiminin hakim olduğu görülür: konuşma, şarkı ve resitatif. Her bir konuşma türünü başarıyla yerine getirebilmek için o dönemin oyuncularının seslerini günümüz opera şarkıcıları gibi büyük bir titizlik ve disiplinle eğittikleri söylenmektedir.
Oyunun başından sonuna kadar sahnede olduğundan, oyun dizelerinin büyük bölümünü Koro söylerdi. Üzerinde hem fikir olunmasa da tarihçiler başlangıçta tragedyalarda koronun elli kişiden oluştuğunu ancak Sophokles ve Euripides Dönemi’nde tragedya korosunda onbeş, komedya korosunda ise yirmidört kişi olduğunu belirtmektedir.
Koro parçalarının çoğu toplu olarak şarkıyla okunur ve aynı anda dans edilirdi. Koronun sahneye giriş çıkışlarının oldukça görkemli olduğu söylenmektedir. Oyun boyunca hem şarkı söyleyip hem de dans edebilmek için oyuncuların bir koregos’la (choregus) çalıştıkları belirtilmektedir. Koro üyeleri amatör kişilerden oluşurdu. Koregos’un adeta bir sporcuya antrenman yaptırır gibi yaklaşık on beş ay koronun oyun içindeki düzenini, şarkı, dans ve her türlü koreografisini disiplinle çalıştırdığı söylenmektedir. Figüranlar veya ekstralar oyunlar gerektirdiği takdirde kullanılıyordu ancak figüranların konuşması yasaktı. Müzik, Antik Yunan tiyatrosunun en önemli ögelerinden biriydi. Oyunlarda kullanılan enstrümanlar flüt, lir, boru ve çeşitli vurmalı çalgılardan oluşuyordu. Koro sahneye önde yürüyen flüt çalgıcısı eşliğinde girerdi. Oyunlardaki müzikleri kimin bestelediği bilinmemekle birlikte, müzikten sorumlu kişinin flüt çalgıcısı olduğu tahmin edilmektedir.
Antik Yunan Tiyatro Mimarisi
Antik Yunan tiyatroları açık hava yapılarıydı. Yapısal olarak üç temel ögeden oluşurdu: Orkestra, skene ve teatron. İlk görünümlerinde ortasında tanrı Dionysos için bir sunağın olduğu, bir tepenin yamacının çukurunda veya en alt bölgesinde sıkıştırılmış topraktan yapılmış daire şeklindeki bir sahneydi. Bu sahneye orkestra deniyordu. Orkestra dans edilen yer anlamına gelmektedir. Çapı yirmi iki metre olan sahne yani orkestra Yunan tiyatro mimarisinin en önemli ögesidir. Orkestranın yaslandığı yamaca teatron ‘bakılan yer’ deniyordu. Teatron günümüzde seyir yeri olarak adlandırılan, seyircinin oturma yeridir. Başlangıçta seyirciler oyunu bu yamaca oturarak veya ayakta izliyordu. Daha sonra bu yamaçlara seyircilerin oturması için tahta sıralar yapılmıştır. M.Ö. 499’a gelindiğinde ise taş veya mermer sıralar kullanılmıştır.
Antik Yunan tiyatrosu 14 bin ile 17 bin kişi kapasiteli büyük tiyatrolardır. 5. yüzyılda orkestranın arkasına, oyuncuların soyunma odası olarak kullanabileceği geçici yapılar eklenir. Bu yapılara çadır, kulübe anlamına gelen ‘skene’ adı verilir. Zamanla bu yapılar oyunun aksiyonuna dahil edilerek, dekor ve fon olarak kullanılmıştır. 5. yüzyılın sonunda skeneler taştan yapılmaya başlar; ortasında büyük, iki yanında küçük birer kapı bulunurdu. Bu yapılar bazen iki katlı inşa edilerek çatı da eklenmiştir. İkinci katta yer alan pencerelerin oyunda geçen tanrıların görünmesi için kullanıldığı belirtilmektedir. Tiyatro yapılarının seyirci kapasitesi günümüze kıyasla oldukça yüksek olmasına karşın, nüfusu 200 binlere yaklaşan şehirlerde toplumun sadece ufak bir bölümü tiyatroda yer bulabiliyordu. Bu durumu düzenlemek için önceleri ücretsiz olan tiyatro girişleri, 5. yüzyılla birlikte biletli ve ücretli hâle gelmiştir.
Kent Dionysiası şenlikleri aynı zamanda bir yarışma olduğu için oyunlar art arda oynanır ve tüm gün sürerdi. Seyirci, günümüzün oyunları sessizce izleyen seyircisinden çok futbol müsabakalarının taraftarları gibi oyuna aktif katılırdı. Oyunla ilgili beğendiği veya karşı olduğu durumları sesli bir biçimde dile getirirdi. Seyirciden gelen yuhalamalar veya tezahüratlar oyun izlemenin doğal bir parçasıydı.